NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُبَيْدُ
اللَّهِ بْنُ
مُعَاذٍ
حَدَّثَنَا
أَبِي
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ عَنْ
سِمَاكِ بْنِ
حَرْبٍ
حَدَّثَنِي
سُوَيْدُ
بْنُ قَيْسٍ
قَالَ
جَلَبْتُ
أَنَا
وَمَخْرَفَةُ
الْعَبْدِيُّ
بَزًّا مِنْ
هَجَرَ
فَأَتَيْنَا
بِهِ مَكَّةَ
فَجَاءَنَا
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَمْشِي
فَسَاوَمَنَا
بِسَرَاوِيلَ
فَبِعْنَاهُ
وَثَمَّ رَجُلٌ
يَزِنُ
بِالْأَجْرِ
فَقَالَ لَهُ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
زِنْ
وَأَرْجِحْ
Süveyd b. Kays (r.a)'in
şöyle dediği rivayet edilir:
Mahrafe el-Abdî ile
birlikte Hecer'den bez alıp, Mekke'ye getirdik. Rasûlullah (s.a.v.), yürüyerek
yanımıza geldi ve bizimle bir iç don pazarlığı yaptı. Orada ücretle tartan bir
adam vardı. Rasûlullah (s.a.v.) bu adama:
"Tart ve (biraz)
ağır tut" buyurdu.
İzah:
Tirmizî, buyu'; İbn
Mâce, ticârât; Nesâî, buyu'; Dârimî, buyu'; Ahmed b. Hanbel, IV, 352.
Tirmizî hadis için
"Hasen-sahih" demiştir.
Hadisin izahına
girişmeden önce, metindeki birkaç kelime üzerinde durmak istiyoruz:
Bez: Âsim Efendim'nin
Kamus tercemesinde bildirdiğine göre, mutlak olarak "elbise" manasına
gelir. Yani insanın üzerine giydiği tüm giysiler genelde "bez"
kelimesinin şumülü içindedir. Ayrıca kumaştan olan ev eşyasına da bez denilir.
Bu kelime dilimize de geçmiştir. Fakat bizde daha çok, dikilmemiş, kaput,
humayın gibi düz kumaşlara denilmektedir.
Hadiste, Hz. Nebi'in
satın aldığı iç donunun, getirilen bezlerin arasında sayılması, bez tabirinin
dikili giysiler için de kullanıldığını gösterir.
Serâvîl: Farsçadan
Arapçaya geçmiş bir kelimedir. Farsça aslı "şalvar'-'dır. İç donu manasına
gelir. Türkçemize ise, geniş pantolon karşılığı olarak geçmiştir.
Hecer: Bahreyn'deki bir
şehrin adıdır. Medine'nin köyleri arasında da Hecer adında bir köy vardı.
Bu hadiste, iki
sahâbînin Hz. Nebi (s.a.v.)'e bir iç donu sattıkları ve pazarlığın sonunda
alacakları bedelin ücretle tartildiğı ve Hz. Peygamber'in satıcıya, kendi
vereceğini biraz ağır tartmasını emrettiği belirtilmektedir. Hadisin
Nesâî'deki rivayetinde bu alım satımın Mina'da gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Buna göre, hâdisenin hicretten evvel vuku bulmuş olması gerekir.
Bundan sonra gelecek
olan rivayette, Ebû Safvân b. Umeyra, Hz. Nebi'e hicretten önce Mekke'de bir iç
don sattığını söylemektedir. Avnu'l-Ma'bûd sahibinin nakline göre, Hakim, Ebü
Safvân ile önceki rivayetin ra-visi Süveyd b. Kays'ın aynı şahıs olduklarını,
isimlerinden birinin adı diğerinin de künyesi olduğunu söyler. Buna göre Hz.
Pcygamber'in iç don alması hâdisesinin hicretten önce olduğu muhakkaktır.
Rivayetlerde, Hz.
Nebi'in satın aldığı iç dona mukabil verdiği şeye dair bir kayıt mevcut
değildir. Ancak bunun, tartılır cinsten bir şey olduğu anlaşılmaktadır. O
zaman, kullanılan paralar altın, ve gümüş olduğu ve bunların tartı ile el
değiştirdiği gözününe alınırsa, Hz. Nebi'in dona bedel verdiği şeyin gümüş para
ya da başka bir mal olmasının mümkün olduğu söylenebilir.
Hattâbî, hadisin bazı
şeylerin caiz olduğuna delil teşkil ettiğini söyler:
a) Bölüşülmemiş ortak
maldaki hissenin hibe edilmesi caizdir. Çünkü, Hz. Nebi'in kendi malından fazla
olarak tartılmasını istediği bölüm, satıcıya hibedir ve verilen paradan
ayrılmış değildir.
b) Ölçme ve tartma mukabilinde
ücret almak caizdir. Mal taksim edici ve hesap yapıcı için de hüküm aynıdır.
Saîd b. Müseyyeb, mal
taksimi mukabilinde ücret almayı men eder, Ahmed b. Hanbel de bunu mekruh
sayardı.
Hattâbî daha sonra
şöyle der:
"Hz. Nebi'in,
tartıcı ile konuşması ve ona semeni tartmasını [Satın alman mala mukabil olarak
verilen bedele "semen", satılan mala da "müsmen" veya
"mebî" denir.] emretmesi, semen tartıcısının ücretinin alıcıya ait
olduğuna delil gibidir. Semeni ödemek onun vazifesi olduğu için, tartmak
müşteriye ait olunca, tartma ücretinin de kendisine ait olması gerekir. Buna
kıyasla satılan mal (mcbî) in tartılma ücreti de satıcıya ait olur."
Hanefî fıkıh
kitaplarında da, semen tartıcısının ücretinin müşteriye; mebîi tartan, ölçen
veya sayanın ücretinin ise satıcıya ait olduğu belirtilmektedir.
Sarihler, Hz. Nebi'in
iç don satın aldığının kesin olmakla birlikte, giyip giymediğinde ihtilâf
olduğunu söylerler.
Aliyyü'1-Kârî, Şemail
Şerhi'nde bu ihtilâfları zikreder. Bezlü'l-Mechûd'un ta'likında, Beycûrî'nin
Hz. Nebi'in iç don giymediği görüşünü tercih ettiğini, Cem'ul-Fevâid'de ise
giydiği açıkça belli imiş gibi takdim edildiği söylenir. Cevâhiru'l-Muzıyye'de
de, Ebû Hanîfe'-den; "Bence Hz. Nebi'in iç don giydiği sahih
değildir." dediği nakledilmiştir.
Konu ile ilgili olarak,
Avnu'l-Ma'bûd'da da şu malumata rastlanmaktadır:
Süyutî; bazılarının Hz.
Nebi'in iç don aldığını belirttiklerini fakat giymediğini, söylemektedir.
İbnü'l-Kayyim
el-Cevziye ise, Zadii'l-Meâd fi Hedyi Hayri'l-İbâd'da;
"giymiştir"
der. Zâdü'I-Meâd'daki bu ifadenin bir kalem hatası olduğu söylenir. Ancak, Ebû
Ya'lâ'nın Müsned'inde ve Taberânî'nin Mu'cemu'l-Vasît'inde Ebû Hureyre'den,
zayıf bir isnadla şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir gün Hz. Nebi'le
birlikte çarşıya girdik, manifaturacıların yanına otundu ve dört dirheme bir
(şalvar) iç don satın aldı.
Ya Rasûlallah, sen iç
don giyiyor musun? dedim.
Evet, seferde de,
hazarda da, gece de gündüz de giyiyorum. Şüphesiz ben örtünme ile emrolundum ve
bundan daha iyi örten bir şey de bulamadım, buyurdu."[Mecmau'z-Zevâid, V,
122.]
Günümüzün insanı belki
bu münakaşayı yadırgar. Çünkü bugün herkes iç don giymekte ve bu bir mesele
olmamaktadır, Fakat Hz. Nebi zamanında erkeklerden kimi bir entari, kimi bir
cübbe giyebiliyor, kimi de sadece bir peştemal sarabiliyordu. Belli ki iç don
giyme âdeti pek yoktu. Ebû Hureyre'nin sorusu da bunu göstermektedir. İşte
âlimler bunun için Hz. Peygamber'in iç don giyip giymediğini tam olarak tesbit
edememişlerdir.